Setlerdeki dayanışmayı ve o samimi telaşı özlediğini söyleyen sanatçı, anlatılan hikâyelerin ve dostlukların büyük bir ciddiyetle ve sevgiyle inşa edildiğini vurguladı. Bu dönemin sinemasında yer alan ince dokulara duyduğu özlem, projelere yansıyan samimiyetin de temelini oluşturuyor.
Kadın hikâyelerinin sinemada daha yoğun yer bulması gerektiğini dile getiren sanatçı, yaşanmışlıkların ve kadınların deneyimlerinin perdede daha çok görünmesini arzuluyor. Yaşla birlikte gelen deneyimlerin birer potansiyel olarak değerlendirildiği, farklı çağlarda kadın kahramanların sahne aldığı hikayelerin çoğalması gerektiğini belirtti. Şöyle konuştu: “Benim yaşlarımda bir kadının hikâyesini anlatan senaryo olursa sinema yapabilirim.”
Türkiye’de belli bir yaştan sonra kadın oyunculara yönelik rol çeşitliliğinin kısıtlılığına değinen sanatçı, senaryolarda yer bulamamanın ve yalnızca tek tip rollerin sunulmasının eleştirisini yaptı. Yurtdışında bunun daha farklı olduğuna işaret eden sanatçı, eksik olanın cesur senaryolar ve kadınların yaş aldıkça güzelleştiğini fark eden bir bakış olduğunu söyledi. Kadını sadece gençliğinde değil, her çağında görmek gerektiğini ve her dönemde kadınların zorluklarla mücadele ettiğini vurguladı.